40’a 1 kala
Evet, başlık 40’a 1 kala. Çünkü bugün 40’a 1 kala günüm.
Bugün 39. yaşgünüm. Geriye doğru bakıyorum da, çok sene geçmiş gerçekten de üzerinden. Ve geldiğim yere bakıyorum. Pek bir yere gelememişim diye düşünüyorum.
Yaşgünümü nasıl kutladığımla başlayalım. Sabahtan iki arkadaşım geldi. Yaşpasta ile. Sağolsunlar güne pasta üfleyerek başladım. İkinci pastamdı gerçi. İlkini geçen hafta, İstanbul’dan dönmeden önce ablam organize etmişti. Dönmeden önce kutlamak istemişti. Çok mutlu oldum.
Çocukluğumdan bu yana annem mutlaka doğumgünlerimizi her daim kutlardı. Yaşpastayı evde yapardı, pötibör bisküvilerinden. Çok güzel olurdu. Keyifli idi. Yaş ilerledikçe farklı yerlerde de kutlamaya başladım. Farklı şehirlerde, farklı ülkelerde. 32 yaşıma mesela Budapeşte’de bir partide girebilecekken otelde uyuyarak girmiştim. Çok yorgundum çünkü. Ama insan doğumgününde yorgun olur mu? Olabiliyor demek ki.
27 yaşgünüm aklıma geliyor. İlk defa yerli yabancı arkadaşlarla ev partisi düzenlemiştik Dubai’de. Çok güzel olmuştu o da. Halen daha aklımda. Güzel hediyeler almıştım. Sonrasında gittiğimiz mekanda içeri almamışlardı bizi. Sinir olmuştum.
İlk aileden uzak doğumgünüm 23 yaşında, Köln’deydi. Nedense ondan hiç anım yok. Hatırlamıyorum nasıl geçtiğini. Yakın arkadaşlarım Türkiye’ye dönmüşlerdi. Yeni arkadaşlarım da bilmiyordu sanırım doğumgünümü. Ben de söylememiştim.
Bu doğumgünüm mü, sanırım aralarında en ilginç geçen bu doğumgünüm. Londra’da, bir evde, tek başıma geçiyor, sabah arkadaşlarımın gelmesini saymazsak. Genelde doğumgünleri akşam kutlanır ya, ona istinaden. Gün içinde işle ilgili koşturmalar, yazışmalar vs. derken akşamı buldum. İstanbul’dan getirdiğim, ablamın yaptığı, benim pişirdiğim dolmayı ısıtıp yedim. Halen daha tadı harika. Yaşpastamın kalan kısmı mutfak masasında. Nasıl etsem bilmiyorum. Sanırım birazdan bir parça daha yiyeceğim. Son zamanlarda ciddi diyebileceğim, kendi çapımda bir diyetteyim. 70 günde 6,5 kilo vermişim. Fena sayılmaz sanırım. Bunun yarısından çoğu yağdan hem de 🙂
Ha, en güzel detaylardan birini atlıyordum az kalsın. Bugün evde karantinanın 8. günündeyim. Hasta falan değilim. Sadece devlet verileri semptomatik/asemptomatik diye ayırıp dünyada hiçbir ülkenin kullanmadığı bir standartta sınıfladığını açıklamak zorunda kalınca birçok ülke gibi İngiltere de dönüşte karantina kuralı getirdi. O nedenle evdeyim. Bir yandan da evde tek kalmanın o kadar kötü olmadığını fark ettim. İnsan sıkılabiliyor, evet. Ama bu sıkılma biraz da bize bağlı değil mi?
Ben mesela, o kadar da sıkılmıyorum. Sürekli yapacak birşeyler buluyorum. Bazen hiçbir şey yapmadığım zamanlar da oluyor. Keyifli yani. Ve sıkılmadan geçiyor. Arada birkaç bölümünü art arda izlediğim diziler olmuyor değil. Ama fark edip durduruyorum. Çünkü amacım kesinlikle ‘zaman öldürmek’ değil. Zaman o kadar değerli ki, öldürmemek, tam tersine yaşatmak, daha doğrusu yaşamak lazım o zamanı. Ben de yaşıyorum işte. Mümkün olduğunca her anımı. Tek başıma da olsam. Dışarı çıkamıyor da olsam. Fark etmiyor. Hayatımın öznesi benim çünkü, başkası değil. Mutluluk mu? O da bende. Bana bağlı. Başkasına, başka şeylere değil.
Çok güzel çay yapıyorum mesela. Çeşit çeşit çaylarım arasından seçerek. O da keyifli. Darjeeling, English Breakfast, Oolong, Roiboos, Earl Grey ve daha birkaç farklı çay. Lady Grey var mesela, harika bir tadı var. Earl Grey’in biraz portakal aromalı hali gibi.
Ha, evde tek olduğum için kullanılmayan alanların peteklerini de kapatıyorum mesela. Çöplerimi ayırştırmaya devam ediyorum. Almanya’daki gibi her türü ayrı ayrı koymam gerekeceği günleri bekliyorum. Burada sadece genel çöp ile geri dönüştürülebilir çöp olarak ayrıştırabiliyoruz.
Bu da benim yeni halim diyebilirim. Maskeyi ablama verdim. Önerileri bekliyorum.
Şarabım da var. Ama kendimi içkiye vermedim. Birkaç kadeh sadece. Yemeklerimi de kendim yapıyorum. Yemek yapmanın, ortalığı toparlamanın, temizlik yapmanın meditasyon gibi olduğunu biliyor muydunuz? Son dönemde öğrendiğim bilgilerden. Hayatım boyunca daha yeni yemek yapmaya, ciddi anlamda yemek yapmaya, yemek üzerinde düşünmeye, neyi nasıl yapacağımı değerlendirmeye başladım. Keyifli bir durum. Tabii internetten aldığım tariflerin dışında doğrudan anne tarifini kullandığım da oluyor sık sık.
Geçenlerde kuzenin nikahından dönerken beni bir ESA astronotu olan Tim Peake karşıladı Heathrow Havalimanı’nda. Ne mutlu oldum bilseniz. Çocukluğumda, hatta üniversite bitene kadar dahi hedefimdi ama kaldı sonra işte. Bir astronot görmek çok keyifli geldi bana.
İşte böyle geçti, böyle geçiyor yeni yaşımı kutladığım gün ve yakın dönem. Peki gelecek mi? Gelecek biraz korkutuyor, biraz da heyecanlandırıyor beni. Neden mi? Çünkü belirsiz. Kimse bilmiyor ve bilemeyecek de. Ben sadece planlarımı yapıyorum. Yolunda gitmeyebilecek konuları da düşünerek. Uygulamaya da döküyorum. Sonra ne olacağını sadece zaman gösterecek. Bana düşenleri yaptım.
Hazırlandım.
Hazırım.
Hadi yarın olsun.
Yeni yaşımı güzel güzel yaşamaya devam edeyim.
Yeni yaş, yeni hayat, yeni maceralar, yeni öğrenilecek şeyler..
Hepsi hoşgelsin.