8 Yaşında Bir Çocuktum
8 yaşındaydım. Kardeşim de 6 yaşında değildi henüz. Ağrı’da yaşıyorduk.
Amcam babamın ona aldığı arabayı satmış, yerine bize bisiklet almıştı. Mahalledeki çocukların arasında çok popülerdik. Çünkü yepyeni, o dönem moda olan düz direksiyonlu ve vitesli bisikletimiz vardı. Oldukça fakir bir mahalleydi bizimkisi. İnsanlar Ağrı’yı Ağrı Dağı’ndan bilirler. Ama çoğunluk hiç gitmemiştir. Zamanında “Ağrı’da hiçbir şey yok. Ağrı’da Ağrı Dağı bile yok” başlıklı makaleyi hatırlarım Milliyet ya da Hürriyet’te. Öyle bir yokluk hali yani. Ve Ağrı hemen her daim Türkiye’nin en fakir ili olagelmiştir. O koşullarda yepyeni ve vitesli bisiklet herkesin harcı değildi ve bizim vardı. Siyah üzerine yeşil noktaları vardı bisikletimizin.
Kardeşimle yeni bisikletimizi almış geziyorduk sokaklarda. Mecburiyet (Cumhuriyet) Caddesi’ne doğru gittik. Sonra iki çocuk geldi yanımıza. Biri diğerine:
‘Bak senin bisikletin’.
Diğeri de,
‘Evet dedi, benim bisikletim’ dedi. Hırsız diye bağırmaya başladılar. Polis vardı yakında. Beni daha büyük olduğum için polis götürdü karakola. Karakola kadar kardeşim arkadan bizi takip etti.
‘Git, anneme söyle’ dedim kardeşime.
Bir yandan ağlıyordu. Koşarak uzaklaştı. Ben 8 yaşındaydım. Yine de belki abi olmanın verdiği büyüklük duygusuyla belki korkumu fazla içime atmamdan dolayı bir şey dememiş ve ağlamamıştım. Karakola götürülünce beni nezarete attı polisler. 8 yaşındaydım. Bisikletin bizim olduğunu, çalmadığımızı söylüyordum polislere ama dinleyen yoktu. Çok geçmeden baktım çocuğun babası gelmiş şikayet ediyordu polise beni ve çocuğunun bisikletini çaldığımı iddia ediyordu. İçim dolmuştu. Hırsızlık yapmamıştım ben. Ailem her daim düzgün bir insan olmama çalışırdı ve beni öyle yetiştirdiler. Yalan dahi söylemezdim, çok zorda kalsam da. Ama hırsız olduğum iddia ediliyordu. Ve 8 yaşında bir çocuğun çevresine, şehrine ve hatta ülkesine ne büyük bir tehdit oluşturacağını düşünüyorsa polis, beni nezarete atmıştı. Muhtemelen büyük bir iş yaptığını düşünüyordu kendi aklınca. Kaçarsam topluma zarar verebilirdim muhtemelen.
Sonunda küçük amcam geldi. Gelirken akıl etmiş, bisikleti aldığım mağazanın patronunu da getirmişti yanında. Adam diğer adamı, çocuğun babasını görür görmez başladı bağırıp çağırmaya, küfür etmeye.
‘Utanmıyor musun şu ufacık çocuğa hırsız damgası vurmaya?’
‘Gözün kör mü? Benim sana sattığım bisiklet bu mu? ve benzeri daha bir sürü ağır laf etti.
Sonradan öğrendim ki çocuğun bisikleti mavi noktalıydı, bizimkisi gibi yeşil noktalı değil. Ama renk zaten çok net bir belirteç değil mi? Aradan birkaç hafta geçtikten sonra çocuğu bisikletiyle gördüm. Meğerse bize hırsız diyen çocuk çalmış onun bisikletini. Yani kendi arkadaşı çalmış.
Çocuğun babası uzatmadı. Çok utandı ve özür dileyip çocuğunu çocuğunun arkadaşıyla birlikte alıp götürdü. Beni de 2 saatten sonra çıkardılar nezaretten.
Demir parmaklıklar ardına konmuştum daha 8 yaşındayken.
Hırsızlık suçlamasıyla.
Haberlerde habire görüyorum, bazı canlılar eşlerine ağır işkence etmelerine rağmen ifadeleri alınıp serbest bırakılıyor. Ya da milyonlar, milyarlar kaçıranlar ifadeleri alınıp serbest bırakılıyor Türkiye’de. Tarkan mesela, yetişkin ve asker kaçağıydı. Askerden kaçtığı için havaalanında yakalayıp karakola götürdüler. Sonra da bir çay ısmarlayıp bıraktılar. Kendisi sonraki röportajında söylemişti.
Ben ise 8 yaşında bir çocuktum ve nezarete atıldım. İzmir’de olsaydım, ya da İstanbul’da. Nasıl olurdu acaba?
O polis memurunu düşünüyorum bazen. Yaptığından çok memnundu muhtemelen. İkinci defa düşünmeden beni nezarete atmıştı. Ben içeride kaldığım sürede birçok polis memuru karakola girip çıkıyordu ama 8 yaşında, ufacık bir çocuğun nezarette olmasından hiçbirinin rahatsız olduğunu hatırlamıyorum.
Ya komiser?
Çok mu normal 8 yaşında bir çocuğun nezarete atılması?