Auschwitz ve Toplama Kampları Üstüne
Auschwitz. Yüzbinlerce insanın acısının nedeni. Birkenau (Auschwitz 2), Dachau, Terezin ve daha birçokları. Almanya’nın 2. Dünya Savaşı sırasında kullandığı başta Yahudiler olmak üzere, komünistler, yaşlılar ve engellileri getirip çok ağır koşullarda çalıştırdığı, işkenceler uyguladığı, bilimsel deneylerinde denek yaptığı, tecavüz ettiği, en ucuz toplu öldürme yöntemi üzerine bilimsel araştırmalar yaptığı toplama kampları..
Hitler’in sıradan bir askerken seçimle iktidara gelen milliyetçi sosyalistlerin başına gelmesi ve sonrasında yaşanan süreçle ilgili yazmayacağım. Tarih kitaplarında fazlasıyla bilgi var zaten. Benim yazma nedenim daha çok orada yaşadığım hisler ve gördüklerim. İlk ziyaret ettiğim toplama kampı Auschwitz’le birlikte Birkenau, Dachau ve Terezin’i ziyaret ettiğimde de aynı hisleri duydum: İnsan olduğumdan utandım.
Bir insanın bir başka insana orada yapılanları yapması, yapabilmesi için hiçbir nedeni olabileceğine inanmıyorum.
İkinci Dünya Savaşı’nı bitiren ABD tarafından yapılan hamleleri, daha doğrusu atılan atom bombalarını bilmeyen yoktur. Peki o bombalar atılmadan önce başta Oppenheimer olmak üzere ‘bilim insanları’nın bombanın ne kadar yüksekten atılırsa en fazla insan hayatı alacağının hesabı üzerinde çalıştıklarını biliyor muydunuz? Toplama kamplarında en az maliyetle en fazla insanı öldürmeye çalışan SS subayları ve bilim insanları ile hedefler aynı yani. Kendileri bilim adına çalışması gereken insanların en kolay, en az maliyetli şekilde en fazla insan hayatını almak üzere hesaplar yapmaları. Beni ömrümün sonuna kadar düşünürecek bir konu. ”Savaş sırasında zaten sürekli insanlar ölüyor. Onlar bitirmeye çalışmış.” gibi bir savunmayı kabul etmiyorum. Bilimin amacı bu olmamalı. Yaptığı da. Çok itiraz edenleri Hintli sivil aktivist ve önder Mahatma Ghandi’nin Hindistan’ı Birleşik Krallık’ın egemenliğinden kurtarmaya çalışırken kullandığı yöntemleri araştırmaya davet ediyorum. Ki günümüzde savaşların en çok ekonomik amaçlarla yapıldığını da unutmamak gerek.
Konumuza dönecek olursak, orada yapılanlar insanı varlığından utandırabilecek, varlık amacını sorgulatabilecek özellikteydi. Galeriler dolusu üstü yazılı çantalar, gözlükler, saçlar, üniformalar, başı koparılmış oyuncak bebek, içecek kupaları, engellilere ait çeşit çeşit protez kol ve bacaklar, ayakkabılar, kıyafetler.. Hepsi de orada yaşamış mahkumlara aitti. Bir insanın sokaktan alınıp götürülmesi için Yahudi olması yeterli idi. Ya da komünist veya engelli. Kendisi siyah saçlı bir insan olan Hitler ana savaşını karakafalara karşı yapıyordu. Halkı yanına almak için Propaganda Bakanlığı çalışıyordu. Aynı Ruanda’da Tutsilerin soykırıma uğratılması sırasında halkın desteğini kazanmak için Tutsilerin hamam böceği olduğunu, öldürülmeleri gerektiğini söyleyen radyolar ya da bunu yazan gazeteler gibi.
Hayat Güzeldir filmini izleyenleriniz vardır. İlk izlediğimde o kadar da detaylı dinlememişim demek ki konuşmaları. Geçen gece bir daha izlediğimde farketmiştim. Mesela engellilerin devlete ve halka maliyetleri ilkokul çocuklarına sorulan sorulardan biriydi matematik dersinde. Ya da ‘Yahudilere ve Köpeklere Satış Yoktur’ yazısının dükkanların girişine asılması konusu.
İnsanın bir toplama kampında gezerken hüzünlenmemesi, hatta ağlamaması pek mümkün değil. Şimdilerdeki moda selfie çekme amaçlı, turist olarak ziyaret edip sırf fotoğraf çekip çıkanları saymıyorum tabii ki. İnsanlara duşa gitmenin kurtuluş anlamına geldiği söylenmiş. Mahkumlar da duşlara gitme hayali kurmuşlar günler, hatta aylar boyunca. Halbuki duşa gidenin dönmediğini, öldürüldüğünü bilmiyorlardı. O duşlarda aslında bildiğimiz anlamda duştan gelen su yerine öldürücü gaz geldiğini de bilmiyorlardı. İnsanlar gruplar halinde bu duşlara doldurulup öldürülmüş, sonrasında da fırınlarda toplu olarak yakılmıştı. Nazi Almanyası’nın en büyük buluşlarından biriydi bu: En az maliyetle en fazla insanı öldürmek için gaz duşları ve fırınlar.
Almanlar bu toplama kamplarının maliyetlerini kısmaya, daha düşük bütçe ile çalışmalarını sağlamaya da çalışıyordu. Mesela su tasarrufu çok önemliydi. Yeterli tuvalet yapılmıyordu. Var olan tuvaletlerde de sürekli sıra oluyordu. Oldukça yoğun kullanılan tuvaletlerde hijyen namına kullanılan su da kısıtlı olunca salgın hastalıklar birçok insanın hayatını alıyordu.
”İnsanlık onuru” denen olguyu bilir misiniz? Detayları İHD’nin sitesine olan bağlantıdan okuyabilirsiniz. Burada yaşayan insanlar için bu kavramın pek de bir anlamı yoktu. Daha doğrusu o dönemde yaşayan ve devlet tarafından istenmeyenler için. Çünkü muamele insan gibi değildi. Hayvanlardan dahi daha aşağılık görülüyordu bu mahkumlar kimi zaman. İlginç olan şeylerden biri de Alman Hükümeti adına bunları yapanların eğitim seviyelerinin oldukça iyi olması, birçoğunun doktora dahi yapmış olmasıydı. Böyleydi işte o ve diğer toplama kamplarında yaşadıklarım. Oraları görünce, hikayelerini öğrenince, oraya nasıl gelindiğini anlayınca, nasıl daha dikkatli olmamız gerektiğini çok daha iyi görüyorum.
Günümüzdeki sağa doğru kayan siyasi yaklaşımlar, mültecilerin kabul edilmemesi, gönderilmesi üzerine politika yapanlar, Danimarka’nın en son ‘istenmeyen mültecileri’ uzak, tehlikeli bilimsel deneyler yapılan bir adaya gönderme çalışmaları, hükümetleri herhangi bir şekilde eleştiren, yaptıklarının doğruluğunu sorgulayanların terörist ilan edilmeleri, ABD’nin Meksika sınırına duvar örmesi, İsrail-Filistin arasındaki utanç duvarı vb. ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ yeniden ikinci dünya savaşı koşullarını gün yüzüne çıkarıyor sanki.
Herkese tavsiye ederim.
Gidin ve ziyaret edin o kampları.
Ve görün bir insanın başka bir insana neler yaptığını.
Sadece üstlerine yaranmak için.
Daha çok tebrik edilmek için.
Ve sonuçta hayatını kaybeden milyonlarca insan…