Cesur Olmak Üzerine
Cesur olmalı hayatta.
Fiziksel anlamda değil bu söylediğim sadece. Ruhsal olarak da cesur olmalı. Yeteneklerinin farkında olmalı insan. Hatta bir listesini yapmalı yeteneklerinin. Gerçekten iyi olduğu konuların. Üzerine emek harcamalı. Geliştirmeli, büyütmeli onları. Yeri ve zamanı geldiğinde de, ki bu her an olabilir, cesur olmalı o özelliklerini, yeteneklerini gösterirken/kullanırken. Arkada saklanmamalı. Beklememeli birilerinin kendisine ne yapması gerektiğini söylemesini. Kendisi ortaya çıkmalı ve yapmalı gerekeni. Yani, hayatının direksiyonunu eline almalı, akışına bırakmak yerine.
Hayatının kontrolünü eline almalı insan. ‘Yapacak birşey yok’ dememeli mesela. Cesur olmalı kendi hayatı konusunda da. Atacağı adımları atarken biraz cesur adımlar atabilmeli. Başkalarından adım beklemeden, kendisi atmalı adımlarını. Zaman dediğin zaten bugünden, hatta ‘şimdi’den ibaret değil mi? İnsanın ‘şimdi’den başka kaybedecek nesi olabilir ki? Parası mı? Her zaman kazanılır para halbuki. Ama zaman öyle değil. Zaman gelmiyor geri. Geçmişe dönüp de hatasını düzeltebilen tanıyor musunuz?
Ben tanımıyorum. Kimsenin de tanıdığını zannetmiyorum. Zamanda yolculuk gerçek olmadığı sürece tabii ki. Onda dahi zamanda geri gitme olmayacağı, sadece ileri gidip gelinebileceği konuşuluyor. Yani ‘Geleceğe Dönüş’ filmindeki olayların benzerleri kimsenin başından geçmeyecek.
Peki neden bu kadar geçmişe takılıyoruz?
Neden ‘şimdi’yi yaşamıyoruz?
Neden cesur olmuyoruz hayatımızla ilgili?
Hayat bizim hayatımız değil mi?
Neden bir başkasının bizim için belirlediği hayatı yaşıyoruz?
İşin garip ve sıkıntılı yanı başkasının belirlediği hayatı yaşarken hiç de itiraz etmiyoruz herşey yolunda gidince. İşler karışınca, aklımıza dank ediyor. Ve birilerini suçlamaya başlıyoruz. Halbuki o kararı alan ‘birileri’ değil ki. ‘Birileri’ söylemiş olabilir ama sonuçta karar bizim kararımız. Uzaylıların değil 🙂
Ha bir de cesur olmalı derken, cahil cesareti gibi cesaretimiz olmalı yeri geldiğinde. İçgüdülerimizi dinlemeli ve yaşamak istediğimiz hayata dair adımları da atmalıyız. Herşeyin mükemmel olacağı zamanı beklemeden. Çünkü o mükemmel zaman kararı aldığınız zamandır her daim. Gelecekte, herşeyin düzeleceği bir zaman değil. Çünkü gelecek aslında bir yanılsama. Yok öyle birşey. Gelecek yok. Geçmiş yok. Şimdi var. Ve aldığımız kararlar, attığımız adımlar var. Biz varız.
Bir arkadaş anlatmıştı doğaçlama konuşmada. Üniversiteden sonra dil eğitimi için İngiltere’ye gidecek. Bir iş görüşmesine girmiş deneyim olsun diye. İşe alınmış. Aynı işte 18 yıldır çalışıyor. Gidememiş, hayalini gerçekleştirememiş. Sonra da gelmiş ‘keşke’ diyor. İşte o ‘keşke’yi dememek için, cesur olmalı insan.
Bitirirken, bir şiir paylaşayım. İskenderiye doğumlu, aslen İstanbullu, dünyaca ünlü Yunan şairi Kavafis’in bir şiirini. Çok severim.
‘Bir İhtiyar’
Gürültülü kahvenin iç tarafında,
önünde gazetesiyle, bir masada yapayalnız,
başı eğik bir ihtiyar oturuyor.
Sefil yaşlılığın ezikliği içinde, güçlü,
sözü geçer ve yakışıklı olduğu yılların
tadını ne kadar az çıkardığını düşünüyor.
Biliyor artık çok yaşlandığını, bunu görüyor, hissediyor.
Ama yine de dünmüş gibi geliyor ona gençlik yılları.
Nasıl da kısa, nasıl da kısa bir süreymiş!
Sağduyusuna kanıp nasıl aldandığını
ve “Yarın, daha çok vaktin var,” diyen o yalancıya
her zaman -ne delilik!- nasıl güvendiğini düşünüyor.
Dizginlediği bunca tutkusunu, heba ettiği
bunca sevincini hatırlıyor. Şimdi, kaçırdığı
fırsatlara ve akılsız bilgeliğine gülüyor.
… Ama bunca düşünce ile anı, ihtiyarın
başını döndürüyor ve uyuyakalıyor
başını yasladığı kahvenin masasında.
(1897)
Not: İSTOS Yayınları’ndan çıkmış olan K. P. Kavafis – Bütün Şiirleri kitabını tavsiye ederim. Ari Çokana’nın çevirisi şiirleri gerçekten Türkçe’ye uygun hale getirmede çok etkili olmuş.