Geçmiş ve Gelecek
“Bugün bir zaman makinesi icat edilse ve size ilk seyahatinizi nereye yapmak istediğinizi sorsalar, ne zamana giderdiniz?”
Bu sorunun cevabı birçoğumuz için ‘geçmişe giderdim’ oluyor. Peki neden?
Psikolojiye biraz ilginiz varsa aslında cevap çok da zor değil. Yalnız tek bir cevabı yok bu ‘neden’ sorusunun. İlki geçmişi hatırlayınca geçmişte yaşadığımız sorunlardan ziyade olumlu anıları hatırlama eğilimimiz olabilir. ‘Nerde o eski Ramazanlar?’ sözünü hatırlamayanımız ya da söylemeyenimiz çok azdır. Ya da günümüzün bozulduğunu, eskiden hayat daha basit iken birçok şeyin, daha güzel olduğunu düşündüğümüz de sık başımıza gelmiştir. Hatta bir filmi var, ‘Paris’te Geceyarısı’ diye, Woody Allen’in. Orada da geçmişe öykünme vardır.
Geçmişe öykünme derken geleceğe öykünmeyi bilmeyiz mesela. Geçmişe öykünürüz hep. Neden sorusunun son cevabı ise geçmişin bilinir olduğudur. Geçmişte ne yaşandığını biliyoruz. Ya da internetten araştırarak öğrenebiliriz. Tarih kitapları tam da bu nedenle varlar.
Peki gelecek? Gelecek deyince neden çekiniyoruz?
Bu sorunun bence basit bir cevabı var: Bilinmezlik.
Geçmiş ne kadar bilinir ise gelecek de o kadar bilinmezdir. Tahminler yürütebiliriz geleceğe dair yalnız bilme ihtimalimiz yoktur. Geçmiş ise biliniyor. Bilmediğimiz kısımları az önce dediğim gibi okuyarak ya da bilenlere sorarak öğrenme şansımız var.
Gelecek ise uzak gibi geliyor. Bilinmez, elle tutulmaz, gözle görülmez. Geleceğin geleceği de belli değil. Şairin dediği gibi, ‘Daha orada, ilk hücumda, yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün’. Yani gelecek garanti değil. Daha da önemlisi gelecekte ne olacağını bilmiyoruz henüz.
Hatta günümüzde geleceğe dair kaygıların yarattığı psikolojik sıkıntılardan dolayı ciddi rahatsızlığa sahip insanların olduğu bir çağda olduğumuzu da hatırlatmadan geçemeyeceğim. Geleceğini çok karamsar gören insanların intihar ettiklerine de haberlerde denk geldiğimiz oluyor.
Ben ise biraz daha farklı bakıyorum olaya. Mesela zaman makinesi icat edilmiş olsa, ilk işim geleceğe gitmek olurdu. Sadece kendi geleceğime değil. Mesela ilk adımda muhtemelen 3000 yılına gitmeyi isterdim. Ben öldükten çok sonra olacakları görürdüm böylece. Belki biraz daha ileriye, 5000 yılına da gidebilirdim. Sonra biraz daha yakın geleceğe gitmek isterdim. Kendi geleceğime. 5 ya da 10 sene sonraki halimi görmeye mesela. Ya da 30 sene sonraki halimi görmeye. Dünyanın 30 sene sonraki halinin nasıl olacağını görmeyi çok merak ediyorum mesela. Ya da 22. yüzyılın, yani 2101’in başında dünyanın nasıl olacağını.
Bu satırları yazarken dahi ciddi heyecanlanıyorum. Gelecek çünkü, bana heyecan veriyor. Geçmiş oldu, bitti. Geçmişte kaldı. Gelecek her an oluşuyor. Benim elimde ise şimdi var. Şimdi çok güçlü. Çünkü şimdi sayesinde geleceğimin anahtarını ellerimde tutabiliyorum. Şimdi yapacağım planlar, atacağım adımlar, gelecekte nelerle karşılaşacağımı ve bu karşılaşmalara ne kadar hazırlıklı olacağımı belirleyecek. Bu güce sahibim. 10 sene, 20 sene sonra ne olacağını bilmiyorum. Hiçkimse bilmiyor. Hiçkimse hiçbir zaman bilemeyecek. Yalnız bugünden geleceğe dair hazırlıklar yapmamın önünde hiçbir engel yok. Ve gelecek var ya, ciddi anlamda heyecan verici geliyor bana.
Şunu da biliyorum geleceğe dair: Şimdiki kadar genç olmayacağım hiçbir zaman. Ama sorun değil bu. Çünkü şu anımı da yaşıyorum. Bundan sonraki anlarımı da. Geleceğe de hazırlanıyorum. İstediğim gibi yaşayabilmek için. Ne dersiniz? Mantıklı ve heyecanlı değil mi?