Jeux d’Enfants – Çocuk Oyunu
Türkçe’ye İngilizce adı olan ‘Love Me If You Dare’den ‘Cesaretin Var Mı Aşka?’ diye çevrilmişti. Asıl adı halbuki ‘Çocuk Oyunu’ idi. Ki hikayenin kurgusu ve gidişi de tamamen bunun üstüneydi. Bence yani..
İzleyenler vardır filmi. Hatta sadece izlemeyip, bayılanlar, hatta belki defalarca izleyenler de vardır. Ben sadece bir kere izlemiştim.
Yıldız’dayken, bir gün gördüğüm afişte Yapı Kredi Cep Sineması’nın detaylarına bakmıştım. Jeux d’Enfants da boş olduğum bir zamana denk geliyordu. Normalde duygusal filmlerden ziyade ”vurdulu kırdılı” diye tabir ettiğimiz hareketli filmleri daha çok tercih ediyordum o yaşlarda. Filmin hikayesinin de ne olduğunu çok anlamamıştım. Bir çift vardı, karşılıklı duran ve ellerinde birşey tutan.. İzleyeyim deyip gitmiştim cep sinemasına.
Yukarıdakiydi gördüğüm filmin afişi. Ellerinde tuttukları da filmin sonuna kadar bir orada bir burada dolanacak olan oyuncaktı.. Atlı karınca oyuncağı.
Adı üstünde zaten, ”çocuk oyunu”..
Bundan sonrası filmi izledikten sonra okursanız çok daha güzel olur. Biraz yüzeysel anlatacak olsam da önce filmi izleyin.
Film Fransızcaydı. O dönemde Fransızca alıyor olmama rağmen yine de filmi anlayacak seviyede değildim. Altyazı vardı. Oradan takip ediyordum.
‘Cap ou pas cap?’
Var mısın, yok musun?
Herşey bir çocuk oyunu gibi başlamıştı. Çocuk yaştayken arkadaş olmuşlar, bu arkadaşlıkları seneler boyunca devam etmişti. Yaş ilerlemiş olmasına rağmen, yetişkin olmaktan uzak, çocukça devam eden bir hikayeydi hepsi..
Başınıza gelmiştir. İnsan kaç yaşında olursa olsun, seneler sonra çocukluk arkadaşıyla denk geldiğinde yine o günlere, o zamanlara döner. Herhangi bir şirketin patronu da olsa, (tabii etrafta kimse yoksa) eskiden çocukluğunda davrandığı gibi davranmaya başlar bir anda. Kendisi de nasıl olduğunu anlamaz bunun. Ama öyledir işte.. Sanki aradan geçen onca zaman geçmemiştir.
Onlarınki de öyle bir hikayeydi. Çocukluk aşkıydı ikisininki. Ama bir türlü bir araya gelemeyenlerin hikayesi gibiydi biraz daha. Ya da sürekli kavga edip, birbiriyle dalaşan ama birbirini de bırakamayan iki insanın hikayesi. Bir sevgi-nefret hikayesiydi onlarınki. Kavga edip 10 yıl sonra görüşmeye karar veriyorlardı mesela filmin bir sahnesinde. Ve gerçekten de aradan 10 sene geçtikten sonra görüşüyorlardı.Daha önce değil! İkisi de inatçı çünkü.
İşin psikolojik boyutu bir yana, aşk filmi denince, aklıma ilk gelen film olması, hem de halen daha, kesinlikle tesadüf değil.. Çok güzel, farklı, heyecan verici bir aşk hikayesiydi. En azından beni müthiş etkilemişti.
Sonu mu? İzleyin bence. Çok etkilendiğim film yoktur bunun gibi. İmkansız bir aşkın sonunu çok iyi kurgulamışlardı. ‘Sonsuza kadar mutlu yaşadılar’ dahi denebilir sonu için. Biraz hazin olsa da..
Bu yazıyı yazmaya karar vermemdeki ana nedenlerden biri geçenlerde bir arkadaşımla konuşmam oldu. Konu Marion Cotillard‘dı. Kadın oyuncular arasında kendisi için bir numara olduğunu söylemişti Marion Cotillard’ın. Ben de müthiş beğendiğimi ama bir numara olup olmama konusunda biraz düşünmem gerektiğini söylemiştim. Biraz muhabbetten sonra hemen baktık telefondan. Evliymiş. Ve tahmin edin eşi kim? : Guillaume Canet! Yani filmdeki sevgilisi. Filmi izlediğim sene 2003. Yapımı da aynı yıl. Marion Cotillard ile Guilllaume Canet 1997 yılından beri arkadaş olmalarına rağmen aralarındaki ilişki 2007 yılında, yani filmden 4 sene sonra başlıyor. 2 de çocukları olmasına rağmen genel inancın aksine evli değiller ve birlikte yaşamaya devam ediyorlar. Filmi de hatırlayınca şahane bir çift olduklarını ayrıca söylemem lazım..
Buraya kadar okuyup da filmi izlemediyseniz mutlaka izleyin. İkisinin çocukluk hallerini oynayan çocuklar da şahane iş çıkarmışlardı.
Şimdi aklıma geldi de, belki yine izlerim. Kim bilir? 🙂
Not: Bu yazıyı ilk olarak 2014‘te yazmışım. Yaklaşık 12 sene sonra aklıma gelmişti film. Şimdi de tekrar aklıma gelince, ana siteme ekledim. Tabii ki bazı düzenlemelerle.