Kapanma ya da Kapanmama, İşte Bütün Mesele
Türkiye’de adına “tam kapanma” denen yeni bir durum başladı. 17 gün sürecek ama. İngiltere’de birkaç defa yaşadığımız durum gibi görünse de uygulama, tam olarak öyle değil. Nasıl mı? Anlatayım.
Bazı değişiklikler olsa da her uygulamada, İngiltere’de yaşadığımız genel anlamıyla şöyle oldu:
– Market, eczane ve evcil hayvan mağazaları (hayvan satışı değil, evcil hayvanlara dair ürünler sayan yerler bunlar) açık kaldı her seferinde.
– İlk seferde inşaatlar kapalı idi. Son 4,5 ay civarı süren kapanmada inşaatlar devam etti.
– Yukarıdakilere bir de üretim tesisleri dahildi. Yani üretimin devam etmesi lazımdı.
– Anahtar çalışanlar denen günlük hayatın devamı amaçlı çalışanlar da kapsam dışında kaldı. Mesela kargo firmaları, huzur evleri çalışanları bu kapsamda idi.
Bir dönem bazı bölgelerde marketlerde sadece zorunlu temel ihtiyaçların satışının olması, diğer ürünlerin satılmamasına dair uygulamalar olsa da ben denk gelmedim. Londra’da, yani İngiltere’de uygulanmadı. Birleşik Krallık’ın diğer parçalarından sanırım sadece İskoçya’da uygulama yapıldı biraz ama o da ciddi tepkiler toplamıştı.
Peki başka neler oldu? Sosyal hayat nasıldı? Evden sadece aşağıdaki nedenlerle çıkabilirdiniz:
– Zorunlu ihtiyaç alışverişi (gıda, ilaç vs.)
– Günlük egzersiz, yani yürüyüş, koşu ve park gibi alanlarda bir arada toplanmadan yapılan spor faaliyetleri.
Yani hiçbir zaman sokağa çıkma yasağı uygulanmadı.
Hiçbir zaman sokakta maske zorunluluğu getirilmedi.
Son kapanmada insanların çalışma hariç evlerinin belli mesafe dışına çıkması yasaklandı. Toplu gezme de tabii ki. Alkol yasağı konuşuluyor Türkiye’de ve İngiltere’nin adı da telaffuz edildi. Tek alkole dair yasaklama bazı parklarda içilmesine yönelik oldu. Onun da temel amacı insanların bir araya gelmelerini engellemek idi.
Polis sürekli kontrol halindeydi ama vakaların ciddi arttığı dönemler hariç kural dışına çıkanlar dahi uyarıldı daha çok, ceza yazmaktan ziyade. Çünkü kurallara uyuyordu insanlar çok büyük oranda. Mesela geçen Nisan ayında, bir keresinde ev arkadaşımla bira ve biraz yiyecek alıp Lea Kanalı yakınlarında oturduk. Polis geldi ve ne yaptığımızı sordu. Egzersiz deyince oturup bira içmenin egzersiz kapsamına girmediğini düzgün bir dille anlatıp oradan ayrılmamızı istedi. Sorunsuz şekilde ayrıldık biz de.
Bazı dönemlerde metro duraklarında polislerin beklediği de oldu. Maksat zorunlu olmayan haller dışında seyahati engellemekti.
Yalnız iseniz de sorun yoktu. Belli kurallar dahilinde özellikle tek yaşayan insanların yalnızlık hissetmemeleri için ayrıca düzenlemeler yapıldı ve birden fazla ev halkının 6 kişiyi geçmeyecek şekilde dışarıda bir araya gelmelerine izin verildi belli kurallar çerçevesinde.
Cezaların asıl amacı caydırıcı olmasıydı benim gözlemlediğim kadarıyla, insanlardan para almak hevesi değil. Ev partisi verenlere £10.000 ceza yazıldı mesela. Ya da yurtdışından gelip de karantina koşullarına uymayanlara benzer cezalar yazıldı.
Başka peki? Devlet £2500 tavan ücret olmak üzere insanlara maaşlarının %80’ini ödedi. Kimi zaman çalışana doğrudan, genelde ise işverenin hesabına doğrudan yatırdı bu ücretleri. İşverenlere kira yardımları, işyerinin büyüklüğüne göre £10.000, £25.000 ya da £50.000 hibe desteği verdi. Ve normalde Ankara Antlaşması kapsamında gelenler de dahil edildi bu desteklere, normalde devlet desteklerinden faydalanamayacağımız antlaşma kapsamında belli iken hem de. Maksat insanların yaşadığı zorlukları azaltmak idi.
Sadece bunlarla da bitmedi destekler. Krizden etkilenen işyeri sahiplerine £50.000’e kadar %2.5 faizli ve ilk yıl ödemesiz 5 yıl vadeli kredi desteği sunuldu. Faiz oranı yanıltmasın, senelik oran o, aylık değil Türkiye’deki gibi. Hatta alternatifler de sunuldu geri ödemeye dair, ödemeyi 10 seneye kadar uzatma gibi.
Hiçbir destek alamayana Universal Credit denen cüzi de olsa yardımlar yapıldı. Ve yine Ankara Antlaşması’ndan yararlanıp gelenler dahil edildi bu kapsamlara.
Bu anlattıklarımın devamı da var aslında ama uzun uzadıya anlatmak istemiyorum. Bu bilgiler fikri vermiştir.
Ara ara gösteriler düzenlendi. İnsanlar kısıtlamalara itiraz etti. Bazen popülist politikalar esnetilse de süreç devam ettirildi. Muhalefet kimi zaman doğru bulduğu çalışmaları destekledi, kimi zaman az olduğunu söyledi, kimi zaman itiraz etti. Maaş destekleri son durumda biraz düzenlenerek Eylül’e kadar uzatıldı. Firmalara geçiş sürecinde daha fazla destek olma amaçlı düzenlemeler yapıldı.
Geçtiğimiz günlerde Prens Philip hayatını kaybetti. Normal dönemde olsa onbinlerce insanın akın akın gideceği bir cenaze yerine başbakanın dahi katılmadığı sadece 30 kişilik bir törenle prense veda edildi. Tabii insanlar Buckingham Palace, Windsor Castle gibi önemli ve prens ile kraliçenin yaşadığı yerlere gidip çiçek bırakmayı ihmal etmediler.
Yeterli mi peki bunlar? Tabii ki hayır. En başta yapılması gereken yapılmadığı, sürü bağışıklığı stratejisi yerine hızlı kapanma uygulanmadığı için bu kadar uzadı. Daha güzel örnekler var. Mesela Avustralya ile Yeni Zelanda. Aylardır bu iki ülke içinde insanlar maskesiz hayatlarını yaşıyor. Tayland çok ciddi sorunlar yaşamasına rağmen kapattı sınırlarını çok büyük ölçüde. İçerideki insanlar daha “normal” hayat yaşasınlar diye.
Bu arada bence en başarılı adım aşı politikası oldu İngiltere hükümetinin. Ölüm sayıları %97 düştü bu sayede, tam kapanma ile birlikte. Nispeten daha hızlı şekilde normalleşme gerçekleşecek burada. Ne yapılırsa yapılsın, hep bilimsel veriler doğrultusunda yapıldı. Önce ilkbahar, sonra da yaz geliyor. Ve bu yaz biraz daha güzel olacak.
Not: Dikkat ettiyseniz kötü ülkeleri değil, iyi durumdakileri örnek verdim. Çünkü kötü örnek alınırsa iyiye ulaşmak güç olur. Bir de “kötü örnek gösterilemez” mantığında olduğumdan böyle yaklaştım konuya.
Not 2: Güncel duruma dair bilgilere buradan ulaşabilirsiniz. Ya da buradan. Bu da devlet websitesinden. Genel websitesine de buradan erişilebilir. Sürekli aktif ve güncel tutulan bu websiteleri sayesinde oldukça karmaşıklaşabilen kuralları anlamak bir nebze daha kolaylaşabiliyor.