Reklamlar ve Belediyecilik
Uzun zamandan beri beni rahatsız eden bir konuda yazmak istiyorum. Belediyeler ve reklamları. Beni rahatsız ediyor, çünkü benim belediyecilik anlayışıma çok ters. Nasıl mı? Anlatayım:
Benim bildiğim belediyeler yerel yönetimlerdir. Ülke genelini değil, yereli yönetirler. Yönettikleri bölgedeki halkın rahatı ve daha iyi koşullarda yaşaması onların önceliğidir. Çünkü bu amaçla o belediyeyi yönetmeye aday olmuşlardır. Ancak özellikle son 15-20 yıldır durum biraz farklı. Belediyeler sürekli reklamlar yapıyor. Bu yaptıkları icraatlarını anlatmak değil. Reklam yapmak. İkisi farklı şeyler çünkü. Mesela belediye başkanının nereye gittiği, kimlerle görüştüğü vb. Beni gerçekten hiçbir şekilde ilgilendirmiyor. Bunları medya organları üzerinden bana anlatması gereksiz masraf ve emek kaybı. Halka hizmet amaçlı kullanılması gereken masraf ve emek.
Halk icraatı zaten görür. Mesela metrobüs denen bir bukalemun gibi toplu taşıma sistemi var hayatımızda. İlk anlatılandan çok başka, garip, ucube bir sistem bence. Metrobüs kullanma konusunda şikayetçi olmayan yok gibi. Hep ilk-son durak arası gidip gelenler bile şikayetçi. Doluluktan, üst üste binmekten, tacizden ve daha bir çok nedenden dolayı şikayetçi insanlar. Belediye metrobüsü daha düzene kavuştursa, duraklarda inmeyi, binmeyi kolaylaştırsa, nispeten daha konforlu bir halde bize sunsa, sizce insanlar bu yapılanların farkına varmaz mı? Bence varır.
Metropol deniyor İstanbul için. Bence metroköy daha iyi bir tabir olur. Çünkü henüz o seviyede değiliz. Metro altyapımız, planlananın dahi yeterli olacağı kesin değil. Viyana’da bir metronun girişinde görmüştüm. Yanlış hatırlamıyorsam 1975’te metro altyapısını bitirmişlerdi. Bizde ise Cumhuriyet’in başlarında kurulan tramvay hatları dahi sökülüp yerine otobüsler getirilmişti. Birkaç metro hattı ile memlekete metro geldi diye reklam panoları dolduruluyor. 1 milyon nüfuslu Köln’de dahi tramvaylar, metroların dışında şehri baştan başa geçen, sadece birkaç durağı olan banliyö hatları var. Böyle çözmüşler şehrin toplu ulaşımını. Ve bu dediğim İstanbul’un 16’da birine sahip bir şehrin altyapısı. Berlin’de yoğun hatlarda metro 2-2,5dk aralıklarla gelir. Böylece yoğunluk yaşanmaz duraklarda. Berlin 3,5 milyonluk bir şehir. İstanbul’un yaklaşık 5’te biri kadar nüfusu var yani. Toplu taşımada çeşitlilik çok bizde ama verimlilik ve konfor yok. Konforlu toplu taşıma sağlansa. Sizce de halk farkına varmaz mı böyle bir icraatın? Bence varır.
Yine Almanya’dan bir örnek vereyim. 15 yıl önce Köln’deyken çok yoğun yağmur yağar, ama yağmur biter bitmez de yerde su kalmazdı. Bir arkadaşa sordum nasıl yapıldığını. O yollarına altında filmlerde gördüğümüz oda büyüklüğünde su kanallarının olduğunu söylemişti. Köln’ün nüfusu 1 milyondu. İstanbul’un 16 milyon. Ve ona rağmen halen daha yerin altına oda büyüklüğüne yaklaşmayacak kadar küçük borular döşendiğini görüyorum sürekli. Sel oluşturacak seviyede yağmur yağsa ve yağmur biter bitmez yerde su kalmaz ise. Sizce de halk bunun farkına varmaz mı? Bence varır.
Kaldırımlar mesela. Ayrıca bir yazı hazırlıyorum o konuda. Burada kısaca bahsedeyim. Kaldırımlar kime ait? Yayalara değil mi? Peki işletmelerin o kaldırımlarda ne işi var? Ya da arabaların? Temiz, üzerinde rahatlıkla yürünebilecek, geniş kaldırımlar olsa. İnsanlar fark etmez mi sizce? Bence ederler. Ben kaldırımlara yönelik çalışacak belediye için sürekli reklam yapabilirim mesela. Hem de ücretsiz! Sizce başkaları da anlatmaz mı böyle bir icraatı? Bence anlatır.
Bir de son dönemde belediyeler garip şekilde sürekli neler yaptıklarından bahsediyorlar. Yalnız bu yaptıklarını ne zaman yaptıklarını, o reklamlarda kaç yıllık icraatları anlattıklarını söylemiyorlar. Halkı kandırmak değil midir bu? Ne olduğu belirsiz bir bilgi verip insanları yanlış yönlendiriyor, resmen dolandırıyorlar. Ve bunu yapan da belediyeler. En basit örneği İBB’nin 23 Haziran seçiminin hemen öncesinde İstanbul’un her yerine yerleştirdiği ‘’halka hizmet israf değildir’’ temalı reklam çalışması. Ki bunu yapan belediye devletin bir kurumudur. Herhangi bir partinin alt organı değil. Bu reklamları da halkın parası ile yaptılar. Bunların hesabı sormak gerekmez mi? Bence gerekir.
Bir ‘’İyi Uygulama’’ örneği vereyim. Toms diye bir ayakkabı markası var. Adamların reklama harcadığı bütçe inanılmaz: Sıfır. Şöyle bir prensipleri var: Bir ayakkabı senden, bir ayakkabı bizden. Yani siz bir çift ayakkabı aldığınızda, onlar da bir çift ayakkabıyı ihtiyacı olan birine veriyor. Böylece reklama bütçe ayırmıyorlar. Kullanıcıları onların reklamını yapıyor. Çok güzel sistem değil mi sizce de? Belediyecilik de böyle olmalı. İnsanlar birbirine anlatmalı belediyelerin ne kadar iyi işler yaptığını. Belediye her yeri reklamlarla doldurmamalı.
Ayrıca reklamların belediyeye bir maliyeti de var. O maliyet reklam yerine yine icraata, yani halka hizmete ayrılabilir. Böylece çok daha fazla hizmet götürmüş olur belediyeler. Sizce de mantıklı değil mi?
Daha çok örnek verebilirim. Ama sanırım derdimi biraz olsun anlatabildim. Belediyeler reklam yerleri değildir anlatmak istediğim. Reklamı halk zaten yapar. Belediye duyuru yapar, yapmalıdır. Ama reklam değil.